Bu Şehre Bir Yabancı Geldi: Atanur Aydın

Ne diyor Tolstoy.. ''Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir''

Ben her işin liyakate dayalı olmasını savunanlardanım.
Ne işletme okuyup gazeteci olsun kimse, ne lisans okudu diye Emniyet Müdürü..

2024 Mart ayının hemen başında Kayseri'ye bir yabancı geldi.
Atanur Aydın için hikaye de böyle başladı.
Benim için, Kayseri'ye tayini çıkmış alelade bir isimdi.
Geçen 1 buçuk yıllık zamanda; yaptıklarını taktir ettiğimde oldu, eleştirdiğimde.
Vatandaşa hep bir adım daha yakın olması hem hoşuma gitti, hem de ne yalan söyleyeyim ''Kimin adamı bu artist'' dedim.
''Kimin adamı ki, Kayseri'ye atandı'' sorusunu sordum.

Geçmişine baktığımızda başarılar, üstün performanslar dikkat çekmiyor değildi. Vanlıların, ''Atanur Aydın'ın gidişi Van'a yapılan bir haksızlıktır'' ifadeleri de cabası.
Buna rağmen gözümüze çarpan konularda da eleştirmekten geri kalmadım.

Ama son zamanlarda Kayseri gibi, olağanüstü olayların mutlaka içinde yer alan bir şehirde yaptıklarıyla dikkatimi çekmekle kalmadı, beğenimi de topladı, sempatimi de kazandı.
Bu şehir ne emniyet müdürleri gördü.
Nelerini de görmeye devam edecek.
Fakat Atanur Aydın gibi, halktan birisini görmek bir daha kaç yıl sonra nasip olur bilinmez.
Van halkı haklıymış.

Çarşıda vatandaşla kol kola, sokakta çocuklarla el ele.
Toplantılarda basınla diz dize.
Tribünde şehrin takımını destekler halde.
Hem sempatik, hem otoriter.

Bu övgünün esas kaynağı ne derseniz de anlatayım.
Bir ERVA açılışında; minik bir kız çocuğu Atanur Aydın'ın yanına geldi. ''Merhaba'' dedi. ''Sizinle fotoğraf çekinebilir miyim''
Atanur Müdür; sanki o anı bekliyor gibi duraksamadan cevap verdi, ''İsminiz ne?''
Kız cevapladı ''A****''
Atanur Aydın, o emniyet müdürü kimliğinden çıkıp, hayranı olduğu yıldıza hitap eder gibi, ''İzin verirseniz ben sizinle fotoğraf çekinebilir miyim A***''
Ve ekledi, ''Elimi atabilir miyim omzunuza?''

Bu konuşma olurken, ne civarda bir partili, ne çevrede üst düzey bir bürokrat, ne kalabalık bir halk topluluğu vardı.
Yani tribünlere oynayacak bir durum yoktu.

Ben mi?
Ben ise o zamanlar yaptığı görevlerden ve liyakate dayalı bir emniyet müdürü olmasından ötürü duyduğum saygıya karşılık gördüğüm bir iki gariplik nedeniyle eleştirmiş bir gazeteci olarak kenarda başka şeylerle ilgilenmekteydim.
Bu diyalog bir an da dikkatimi çekti ve göz ucuyla takip ettim.

Belki de o gün başladı sempatim ve hayranlığım.
Bir emniyet müdürü, ülkenin gençliğine verdiği önemi ve değeri; talebi kabul ederek değil, onu kendi istiyor gibi karşısındakine sunuyordu.
Neresinden bakarsanız bakın, centilmenlik kokan hareketti.
Devletin o babacan, sıcak yüzünü gösteren bir tavırdı. İşte o tavır sayesinde polisten asla korkulmayacağını minikler öğreniyordu.

Dahası var ama, çokta uzatmadan bir övgüyle yazıyı tamamlayım.
Şehit çocukları için yaptığı o özel ve anlamlı sahiplenmeler; hani orada olsam ağlarım.
Benim için o kadar anlamlı ve kıymetli..

Ne diyor Tolstoy..
''Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir''